Tablodaki
Ailesinin evindeki bu resmi küçüklüğünden beri izlemeyi severdi. En büyük kavgalarda bu resmin dünyasına dalar; manzaradaki yeşilliklerle çevrili bu taş evde yaşadığını resimdeki gibi bir yaz günü evin aşağısındaki ılık sulara girdiğini düşlerdi. O evde yaşasa bahçesinde tatlı meyvelerde olurdu kesin. Ağaçtan meyve toplamak zevkli olmalıydı yaşlılar öyle diyorlardı hep. İnsanın kendi yetiştirdiklerini yemesi iyi hissetiriyormuş. O bunları hiç bilmiyordu. O betonlarla kaplı bir dünyaya doğmuştu. Plastiklerin zevksiz binaları süslediği egzoz dumanlarıyka kaplı sisli bir dünyanın çocuğuydu. Doğaya çok uzaktı. Hem resimdeki evde yaşasa güneşin vurduğu cam mavisi sularda rahatça yüzerdi. Suda vakit geçirmeyi çok severdi. Her yıl artan sıcaklardan böyle kaçardı. Yaşadığı yerde deniz vardı yılda bir kaç kere anca gidebiliyorlardı ailesiyle ama o denizden nefret ediyordu. Onun denizi tablodakiyle kıyaslanamayacak kadar kötüydü. Denizin rengi koyu yeşile kaçmış üstü pis atıklarla kaplıl atıysa taş ve çöple doluydu. Tablonun dünyası kendisinkinden daha farklıydı daha güzel daha sakindi onun elde edemeyeceği bir hayattı. O büyük şehrin karmaşında kendini kaybediyordu her geçen gün biraz daha tamıyamadığı birisine dönüşüyordu... Alarmın sesiyle irkildi hayalleri bitmek üzereydi üstlendiği rolleri yaşaması gerekiyordu.
p.s. bir şeyler denedim ama pek içime sinmedi gibi
Yorumlar
Yorum Gönder